Saç boyası, günümüzde beyazlayan saç derdinden kurtulmak ve kendi saç rengini değiştirmek isteyen herkes tarafından kullanılmaktadır. Saç boyası seçerken dikkat etmeniz gerekenler arasında:
Saç boyası seçerken dikkat etmeniz gerekenler arasında ten rengine uygunluk en önemli özelliklerden biridir. Çünkü bazen başka birinde görüp beğendiğiniz bir renk sizin ten renginize uymadığı için güzel durmayabilir. Bunun için öncelikle saç renginizi değiştirirken ten renginizi ve önceki saç renginizin tonunu da dikkate almalısınız.
Saç boyası seçerken dikkat edilmesi gerekenler arasında neden yaş da var? Çünkü ilerleyen yaşlarda sertleşen yüz hatları, ten rengi, yüz şekli gibi birçok özellik saç boyası renklerine göre farklı bir duruş sergilemenize yol açabilir.
Örneğin beyaz tenli biriyseniz yüzünüzde artık kırışıklar oluşmaya başlamışsa bu durumda çok koyu renkler tercih etmemelisiniz. Koyu tonlar yüzdeki hatları daha sert ortaya çıkarır.
Beyazların daha kolay kapanması ve dikkat çekmemesi adına, kumral ve açık renkler daha doğru tercihler arasında olabilir.
Daha önce boyadığınız herhangi bir renk varsa ve başka bir renge geçiş yapacaksanız alacağınız saç boyası tonunu buna yakın tercih edebilirsiniz. Keskin geçişler yapmak, saçta birden çok renk ve ton oluşumuna neden olur.
Tek ve tam kapanmış düz bir renk için keskin geçişler yapmadan önce bir önceki rengi nasıl değiştireceğinizi araştırmalısınız. Örneğin kızıldan kumrala geçiş yapacaksanız bunun için öncelikle saçınızı kahverengiye boyamanız gerekebilir. Saç boyası renkleri ve ten uyumu konusunda güvendiğiniz kişilerden tavsiye de alabilirsiniz.
Bir süre sonra belki de profesyonel bir kuaför yardımıyla saçınızın rengini açmayı deneyebilirsiniz. Evde saç boyamak için ise Loreal Profesyonel serisini ya da Phyto Color serisini tercih edebilirsiniz. Saç boyası markaları arasından piyasada bilinen ve kalitesiyle kendini ispatlamış olanları seçerek güzel sonuçlar elde edebilirsiniz.
Saç boyası seçerken dikkat etmeniz gerekenler arasında yoğun kapatıcı özelliğe iki ayrı sebeple ihtiyaç duyarsınız. Birincisi beyazların tam olarak kapanması için ikincisi ise yeni rengin eski renk üzerinde tamamen baskın olması ve saçta eski renk yansımalarının kalmamasıdır. Böylece saçınızı düzleştirdiğinizde ve açık şekilde kullandığınızda kusursuz bir görünüm yakalayabilirsiniz.
Genellikle saç boyama işlemi sonrasında saçınızın yumuşak ve parlak bir görünüm almasını sağlayan saç bakım kremleri bulunur. Saçınızı boyayıp belirtilen süre kadar bekledikten sonra tamamen boyadan arınana kadar yıkamalısınız.
Sonrasında ise saç bakım kremi sürüp bütün saç uçlarına yedirip durulamalısınız. Saçlarınız böylece daha kolay taranabilir hale gelecektir. İhtiyaç duyarsanız kolay saç tarama ürünlerini de tercih edebilirsiniz.
Boya seçimi doğru yaptıktan sonra gelelim saç boyarken dikkat etmeniz gerekenlere:
Siz de pratik bir şekilde saç boyamak ve ten renginizle uyumlu, kullanmaktan keyif alacağınız, parlaklık veren saç boyaları için şimdi ürünlerimize göz atabilirsiniz. Saç boyası seçerken dikkat etmeniz gerekenler dışında cilt bakımı ve kişisel bakıma dair merak ettikleriniz için blogumuzdaki diğer yazılara da göz atabilirsiniz.
Son zamanlarda cilt bakımı dünyasında sıkça duyduğumuz bir terim var: cilt bariyeri . Peki, bu gizemli "bariyer" tam olarak nedir ve neden bu kadar çok konuşuluyor? Cildimizin en dış katmanında yer alan bu görünmez kalkan, aslında sağlıklı, ışıltılı ve sorunsuz bir cildin temel anahtarıdır. Tıpkı bir kalenin surları gibi, cildimizi dış dünyanın olumsuz etkilerinden korur ve içerideki değerli nemi muhafaza eder. Ancak bu önemli yapı hasar gördüğünde, cilt savunmasız kalır ve bir dizi problemle karşı karşıya gelebiliriz: kuruluk, kızarıklık, hassasiyet, kaşıntı, hatta akne ve egzama gibi durumların alevlenmesi... Bu yazıda, cilt bariyerinin ne olduğunu, cildimiz için neden hayati önem taşıdığını, bariyerinizin zayıfladığını gösteren işaretleri ve en önemlisi, bu değerli kalkanı nasıl onarıp güçlendirebileceğinize dair etkili ipuçlarını keşfedeceğiz. Sağlıklı bir cilt bariyerinin, kirmizibeyazz.com'da bulabileceğiniz doğru dermokozmetik ürünlerle nasıl desteklenebileceğine de değineceğiz.
Yıllara meydan okuyan, genç ve canlı bir cilt hepimizin hayali. Bu hayale ulaşmak için serumlar, kremler, maskeler derken pek çok farklı ürüne yatırım yapıyoruz. Ancak tüm bu çabaların temelini sağlamlaştıran, hatta en etkili yaşlanma karşıtı adım olan bir ürünü bazen göz ardı edebiliyoruz: Güneş kremi! Evet, yanlış duymadınız. Cildimizin erken yaşlanmasının yaklaşık %80'inden sorumlu olan faktör, dış etkenler arasında bir numaralı suçlu olan güneştir. Bu duruma "foto yaşlanma" diyoruz ve güneşin UV ışınlarının neden olduğu kırışıklıklar, ince çizgiler, sıkılık kaybı, lekeler ve matlaşma gibi belirtileri ifade ediyor.
Yaz mevsiminin gelişiyle birlikte güneşli günler, açık hava aktiviteleri ve tatil planları hepimizi heyecanlandırır. Ancak bu keyifli dönemin cildimiz için, özellikle de hassas ciltler için bazı zorlukları da beraberinde getirdiği bir gerçek. Hassas ciltler, çevresel faktörlere, güneş ışınlarına ve hatta bazı kozmetik ürün içeriklerine karşı daha kolay tepki verebilir.
Günlük koşuşturmaca içinde cilt bakım rutinimizden beklentilerimiz sürekli artıyor. Hem cildimizi güneşin zararlı ışınlarından korumak istiyoruz hem de aynı zamanda daha eşit, pürüzsüz ve canlı bir cilt görünümüne kavuşmayı arzuluyoruz.
Güneş koruması, sağlıklı bir cildin temel taşıdır. Yıllardır güneş kremlerinin önemini duyuyor, SPF değerlerine, UVA/UVB korumasına aşina oluyoruz. Ancak bilim ve teknoloji durmaksızın ilerliyor ve cilt sağlığımızı daha iyi korumanın yeni yolları keşfediliyor. Dermokozmetik dünyasının öncü markalarından La Roche Posay, güneş koruması alanındaki uzmanlığını bir kez daha kanıtlayarak, cilt sağlığımız için devrim niteliğinde bir yenilikle karşımıza çıktı: Anthelios UVMUNE 400 teknolojisi . Peki, bu teknoloji neden bu kadar önemli? Güneş korumasında neyi değiştiriyor ve neden "yeni nesil" olarak adlandırılıyor?
Yağlı ve akneye eğilimli bir cilde sahip olmak, günlük cilt bakımında kendine özgü zorlukları beraberinde getirir. Özellikle güneş kremi seçimi, bu cilt tipine sahip kişiler için adeta bir mayın tarlası olabilir. Yoğun kıvamlı, yağlı his bırakan veya gözenekleri tıkayan bir güneş kremi, gün boyu süren rahatsız edici bir parlama, ağırlık hissi ve en kötüsü de yeni sivilcelerin oluşumuyla sonuçlanabilir.
Cildimizde zamanla beliren kahverengi veya gri-kahverengi noktalar, yani güneş lekeleri (tıbbi adıyla hiperpigmentasyon veya lentigo) ve bazen daha geniş alanları kaplayan melazma, pek çoğumuzun karşılaştığı yaygın bir cilt sorunudur. Estetik olarak rahatsızlık verebilen bu lekelerin oluşumunda en büyük tetikleyicilerden biri, maalesef yazın keyfini çıkardığımız güneştir. Güneşin UV ışınları, cildimize rengini veren melanin pigmentinin aşırı ve düzensiz üretilmesine neden olarak bu lekelenmelere zemin hazırlar.
Güneşin sıcak yüzünü göstermeye başladığı şu günlerde, cildimizi zararlı ışınlardan korumanın önemi bir kez daha gündeme geliyor. Güneş kremi kullanmak, sadece yaz aylarında plajda geçirilen zamanlarla sınırlı bir alışkanlık değil, yıl boyunca sürmesi gereken temel bir cilt bakımı adımıdır. Peki, neden mi? Çünkü güneşin UVA ve UVB ışınları, cildimizde erken yaşlanma belirtilerinden (kırışıklıklar, ince çizgiler), istenmeyen lekelere ve en önemlisi cilt kanseri riskine kadar pek çok olumsuz etkiye yol açabilir.
